13 Ağustos 2009 Perşembe

TİKSİNGEN VOL 2

Tiksingen 2’nin ana teması sevgili tiksingenimizin aşka bakışı,kadına çatışıyla alakalı

Tiksingen an’la yetinen,an’ı yaşamaya kalkan biri gibi görünüyor olabilir size sevgili dostlar.N’olur böyle düşünmeyin bi dinleyin.Onun daha kutsi amaçları,daha yüce emelleri,birbirinin tekrarı olan cümleleri var.Hem bu cümlelere herkesten çok ihtiyacı var.Konuşmadan yaşayamaz tiksingen.İnsanlar tarafından dinlendiğini görmeden nefes alamaz.Susar,sinirlenir,kendini beğenir,hep beğenir.Beğenilmediği zaman kızar,dünyaya küser.”Alıp başını gitmek” ister.Gitmez ama.Çünkü “gittiği yere kendini de götürür insan” şiarını benimsemiştir.Şiirsel bir ifade gibi gelebilir en başta.Ama bi deneyin,böyle olduğunu göreceksiniz.

Tahmin edebileceğiniz gibi tiksingenin aşkları genelde tek gecelik olur.Bağlanmaktan ölesiye korkar.Evlenmeye de,birlikte yaşama da karşıdır.Fakat,gelin görün ki adamın kütüğü Tokat’tadır.Bu size onun hakkında yeterli bilgiyi verir sanırım.
Birlikte olduğu kadınlar mı?Onların düş kırıklıklarını,yalnızlıklarını,yıkılan umutlarını ne siz sorun ne biz söyleyelim.Gerçekten çok zor zamanlar geçirdi bu kadınlar.Oysa ki bu adamı ve onun sakallarını gördükleri an nasıl da mutlu olup yeni gelin gibi kıkırdamışlardı.Peki sonuç ne oldu?Sabahları birlikte içilen bir bira ve sonra elveda…

Bir defasında kadınlarından biri ona şöyle bir not bırakmıştı:” Hep dilerdim,bir mana gelse,bütün manasızlıkları bir anda silse..Beni alıp götürse diye..Sen benim hayatıma giren o manasın” En başta bu kadar duyarlı bir mektuba anlam verememişti tiksingen.Altı üstü iki kez sevişmişlerdi.Ne saçmalıyordu bu kadın? Fakat,sonra bir hayat sorgulamasına girişti.Nerde olduğunu,bu kadınları ve hayatlarını nereye götürdüğünü düşündü.Sonra sıkıldı,düşünmekten vazgeçti…

p.s:Burda macera bitti sanıyorsanız,fena halde yanılıyorsunuz.Çünkü biz bunun üzerine yazmayı çok sevdik.Devamını merakla bekleyin ;)

YUNUSLAR VE İĞRENÇ YAŞAM TARZLARI !!!


Yunuslar kadar satılmış, ar damarı çatlamış ve sahtekar bir ırk yok bence. Amına kodumun yalakaları! Bi kere çok sıkıcı bir hayvan bu yunus. Ayrıca da salak salak kikirdiyor sürekli. Hatta Flipper diye bir mongolun da başrolde oynadığı iğrenç bir dizide de bu yunus olayını yakından izleme fırsatı bulmuştuk vakti zamanında. Sonuç olarak gördük ki gereksiz bir hayvan. Yok zeki imiş de yok insancılmış! Pöh! Amma da zeki! Suyun içinde oynaşıp duruyor, havaya zıplayıp topa burnunu çarptırıyor yok ekiekiekiekie diyerekten belinden yukarısını suyun üstünde tutup suyun üstünde yürümeye çalışıyor. O da iki-üç metre gidebiliyo ha sadece yeteneksiz mal. Sonra da sanki bi bok yapmış gibi gelip hemen balık, şeker felan istiyor yüzsüz. Amına kodumun hayvanı! Ulan biz yapsak bunu deli lan bu diye tıkarsınız anında akıl hastanesine. Ama yok o yapınca ay ne zeki ay ne şirin!

İnsancıllığına gelince. Neymiş o öyle? Kardeşim bir insan ancak insancıl olabilir. Misal siz hiç yunus komşu ister misiniz? “ Yan daireye de yunus ailesi taşındı kardeş bi görsen gece gündüz kikirdiyolar! Çok zeki ve insancıl, sevimli yaratıklar hem de. Geçenlerde yemeğe aldık 35 kilo balık yediler! Bol bol güldük sabaha kadar! “ Böyle muhabbet mi olur allasen? Hiç durmadan eğlenmek ne demek kardeşim? İnsan bazen şöyle halına üzülmek istemez mi? Varoluşsal problemlerini şöle kara kara düşünerekten, ayrımına varmak istemez mi? Yok sonar sistemleri varmış, yok aslında birbirleri ile konuşuyolarmış. Ne konuşuyolar olm? Kikiki de kikiki başka da bi bok yok. Ha bir de tekne, vapur, gemi ne görseler yanına gidip yüzüyolar bata çıka. Sonra da bakıyolar gemideki insanlara şopar gibi! Ee ne bu şimdi? Sanki denizde başka balık yok. Sanki bi tek siz yüzebiliyorsunuz? Diğer balıklar niye gelmiyo olm siz geliyosunuz? Hiç bunu düşündünüz mü lan yunuslar size sesleniyorum? Ne istiyorsunuz lan siz bizden? Açık konuşun!? Neyse…

İşi gücü oyun oynamak bu labunyaların. Ulan bir günde efendi gibi durun lan bir yerde. Kitap okuyun madem zekisiniz. Orduya katılın, su altı komando olun ya da ne bileyim Üsküdar-Beşiktaş motoru olun insanlara yardım edin madem. Ama yok işleri güçleri palyaçoluk lavukların. Ha bir de çok tatlılar muhabbeti var. Niye? Çünkü adamların ağızları mutasyona uğramış artık kikirdemekten. Sürekli eblek bir gülümseme hakim suratlarına. Bi koyacam şaplağı o olacak. Ben de tatlıyım, zekiyim olm! Baya da iyi yüzerim. Gerçi kelebeklemede o kadar iyi değilim ama yunus da gidemez kelebekleme!! Kurbağalamada azına suçarım yunusların! Fark atarım!

Sonuç olarak bu yunuslara çok yüz veriyorsunuz ey insanoğlu! Burdan uyarıyorum sizi, yakında dünyayı ele geçirebilirler tatlı tatlı. Kikirdeyerek yürür yunus orduları üzerinize o zaman da ay biz naapmışız kurtarın bizi bu kikiriklerin elinden diye de ağlamayın. Sabah akşam onları alkışlayıp, balık, şeker felan vermeniz gerekecek, bunlara da hazırlıklı olun. Diyeceğim odur ki, boyum bodurdur, yunuslar iğrenç bir budundur. Netameli günler dileriz...

NOT :Fotoğrafta bir adet yunus görüyorsunuz. Yine sik gibi gülümsüyor. Lan ne gülüyon yarram ne gülüyon!!!
TRAVİS

SİGARA YASAĞI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ



Kırk yıl düşünsem dumanı bu kadar seveceğim aklıma gelmezdi.Çok saçma aslında.Bir tane çubuk misali nesne,böyle içine çekiyorsun.Sonra tekrar üflüyorsun.Çocuğa göstersen güler kuran çarpsın.Ama yapıyoruz bunu hepimiz.Halimizden de gayet memnun görünüyoruz,sanki çok normal bir şeymiş gibi.Birbirimize dumanlı çubuk ikram ediyoruz.Ona methiyeler düzüyoruz.”Sigaramın dumanına sarsam,saklasam seni” diye şarkılar yazıyoruz sevdiğimize.Tuhaf aslında.

Ama asıl sorun bambaşka.Böyle konuşunca sanki yaptığımız her şey çok mantıklı da,bir tek sigara içmemiz saçma gibi algılanabilir.Bana inanın,bunu söylemek değil amacım.Milyon tane manasız şey var sürekli tekrar edegeldiğimiz,mantığını sorgulamadan işlerlik kazandırdığımız.Ama önemli olan bunları tamamen kendi irademizle,sadece istediğimiz için yapıyor olmamız.Biz müzik dinlerken hüzünleniyoruz.Sinemadan kızarmış gözlerle çıkabiliyoruz.Hepsinin kurgu olduğunu bile bile bunları yapıyoruz. Kimse de bize bunu niye yapıyorsun demiyor,yasaklar koymuyor.Kendi irademizle başbaşayız.Toplumsal bir sorun olarak görülmüyor bu durum.

Ama iş sigaraya,alkole gelince bir dizi sınırlamayla,yasakla karşılaşıyoruz.Biliyorsunuz,çok yakın bir zamanda sigara kapalı alanların tümünde yasaklanacak.Yani çatısı olan,aklınıza gelebilecek her yerde.Kafelerde,barlarda,restorantlarda,her yerde…Bir gram şey vardı bize hayattan zevk aldıran,onları da elimizden bir bir almaya niyetli bir grup insan..Gerçekten çok üzülüyorum bu halimize.Hayır yani,asıl derdim yasağın mantığıyla.”Sigara içen kişi hem kendisine hem çevresine zarar verir” Kendime verdiğim zarar zaten seni ilgilendirmez devlet.Başkasına zarar vermeye gelince,o da seni ilgilendirmemeli zaten ama,madem karışıyorsun adam gibi karış.De ki ben kapalı alanlarda ayrı mekanlar oluşturacağım,sigara içenler bir yerde,içmeyenler bir yerde takılacak.Böylelikle herkes mutlu mesut olacak.Ama yok,işgüzarın önde gideni olduğu için bu insanlar,sanki her düzenlemeyi ‘tam’ yapıyorlarmış gibi,madem yapıyoruz,tam olsun düsturuyla hareket ediyor görünüyorlar.

Peki sorarım size:Bu durum,yani sigara yasağını destekleyen,sigara içmeyen kısımın konuya olumlu tepkisi,bencilliğin daniskası değil midir?Sigara içen insanlar diğerlerine zarar veriyor da,siz içenleri engellerken onlara zarar vermemiş mi oluyorsunuz?Bu yaşam hakkına müdahale lan!Bencil piçler!

Sinirden eskisinin üç katı sigara içiyorum artık.Varın bize ettiğinize siz karar verin.Vicdanınızla başbaşasınız artık…Ben çekildim aradan…
ÇİNGENETOR

BÜTÜN İYİ ERKEKLERİN KAPILMIŞ OLMASI



Bana metaforlarla gelme Romeo. Boğa burcu erkeğinin cinsel çekiciliğinden bahsetme artık, erkeklerin aşkların katili olduğunu söyleme bi zahmet. Senin ağzına sıçayım Romeo.

70lerin İspanyol paçalı aşıklarının birbirini daha çok sevdiğini, bizim aşklarımızın kolpa olduğunu anlatma bana. Yok olum öyle bişey! Aşk aşktır işte…Neyse blog tutmak lazım.Ama tam dayaklıksın Romeo.

Romeo, Virginia’yı okuduğumda işte oldum demiştim, Hakan Günday’a defalarca aşık oldum ben. Ayn Rand’dan hiç bahsetmeyelim Romeo,sinirlerini bozar. Artık şikayet etme gösterip de vermeyen kadınlardan, içki masasında kankalarına dert yanma…

Senin marjinalliğin benim normlarıma göre çok olağan anlıyor musun Romeo? Sen o kadınla her gün bıkıp usanmadan nasıl alışveriş yaptın? Nasıl Kanyon’un arsızı oldun, söyler misin bana? Ağlamak istiyorum, ağlamazsam güçlü olduğumu düşünür benden kaçarsın değil mi?

Ne lan ne?

Hatırlıyor musun o kadının sana en sevdiği kitabı anlattığı zamanı? Nasıl da gözlerinin içi gülüyordu Twilight derken. Ya en sevdiği müzisyen? Grup 84’e ne demeli? Hiç utanmıyorsun dimi Romeo? Yüzüne tükürsem billah tükürüğe acırım.

Sevgililerin ailelerle tanıştırılmasına karşıydın dimi sen? Unutmuşum. O kadının da zaten yazıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur, bunu sen de biliyorsun. Hay ananı… “Beni neden yeterince aramıyorsun,bugün sadece 4 kez çağrı attın” diye haykırışı hala kulaklarımda o kadının… Geçenlerde kavga etmiştiniz hani, söz yüzüğünü yüzüne fırlatmıştı sokakta hasbam. Söz yüzüğü ne lan! Rezilsin Romeo.

Ben aylardır düşünüyorum Romeo. Bütün iyi adamların geçmişindeki o beş para etmez kadınları çok iyi bilirim. Hiç ağzıma öykünme şimdi,sen kendine bak diye. Ben seni yanımda taşırken utanıyorum asıl.

Sakalını uzatma artık, hem top sakal bitti be olum,zevzeklik etme. Hem o neydi öyle Romeo? Alıp başımı gidicem bu diyarlardan, moderniteden tiksiniyorum,sahil kasabasına yerleşicem dediğin zamanları da bilirim ben. Hiç inandırıcı değilsin biliyor musun? Kafana sıçayım Romeo,kafana…

Havan düştü be koçum. Rastana zeval gelecek. Olympos’u düşün.”Hmmfss Olympos hmmfss ilginçlik” de biraz, iyi gelir ;)

Ama biz de böyleyiz işte. Hastayız sana,anlasana. Tek bir mantıklı cevabın yeter,o kadında ne buluyorsun sorusuna vereceğin…Söz bir daha kafanı şişirmeyeceğim.Belki de şişiririm.

Allah beni bildiği yapsın Romeo, o kadın ben olamam.
ÇİNGENETOR

BÜTÜN İYİ KADINLARIN KAPILMIŞ OLMASI

bana aforizmalarla gelme juliet, başak burcu kadınının mantıklı seçimlerini bana açıklama artık, bana ideal erkeğin galaksi rehberini okuduğunu söyleme, masalsı aşkların kadınlar tarafından bok edildiğini söyleyeme yine. senin ağzını kırayım juliet.

çarlık rusyasında prusya sevdalısı kadınları bana anlatma, tolstoy romanlarındaki geniş tavanlı evlerin çardağında kocasına "siz" diye hitabet eden kadınların güzel olduğunu söyleme bana, duygusallaşırım. blog bile tutarım. başım ağrır, annem kola içmez, bir şey olur, sen hiç endişenlenme.

juliet, erich fromm okuduğumda umutlanmıştım, schopenhauer'de umudum tavana çıkmıştı, o kierkegaard olmasaydı her şey iyi gidecekti. nietzsche'ye hiç bulaşmayalım, juliet seni incitir. golf sahasına delikler açan abazanları annene şikayet etme. juliet erotik şiir çok gelişti, rengahenk yasaklandığı günden beri sen bir erkeğin kaleminden şehvet hikayeleri okumadın.

bana dert oluyor, bütün iyiler tamlamasını bozanlar, bölünmez bütünlüğü bozanlar. bana terazi kadını erkeksiliğinde açıklamalar yapma, skeyim, mantıklı açıklamaları yakıştıramıyorum artık. senin o güzel parmakların 3310'dan 1243783838 mesajı nasıl çekti juliet? hem de bu adam benim yarım kadar güzel konuşmadı sana. sen juliet "k.i.b s.ç.s"a nasıl sevindin, nasıl yahu? ağlamak istemiyorum juliet, sonra adımı duygusal herife çıkarırsın tek gecelik ilişkilerimden büyük yaralar alırım. yapma juliet yapma.

lan senin...

sandalyeden düştüm juliet, kalça kemiğim sızladı durdu, akşama kadar götümün üstüne oturamadım. sen o kafede o adamla nasıl 1383838494 saat oturdun? üstelik hiçbir şey içmedin juliet. kahveyi çok severdin. sana ne yaptılar? hiç konuşmadınız, göğüslerini elledi o adam, dudaklarınızda mıknatıs mı vardı? nasıl lan? nasıl helaya koşan sevgilinin ardından kıskıs güldün sen? ayıp oluyor ama.

juliet, annem seni bana tanıştırmadı, senin annen de beni tanımak istemedi. o adam sana şiirler yazmamış olmalı, bukowski değil, değil mi sevgilin? skeyim. küfür ettiğimden şeyapma şimdi, ağzım bozuk değil, renk ahenk olsun diye. saçlarını avuçlarında toplayan o adama, bırak canım acıyor diye bağırışın kulaklarımda. juliet senin arkandan o adam orospudiyebağırdı. adamı kötülemek için söylemiyorum, yakıştıramıyorum. hani lan insanlar birbirini yakından tanımalıydı? sevgi o zaman güzeldi? al sana juliet, al sana. msn penceresinden kafamı uzattım bak, bana da "ay canımsss ya" diyecek misin? bunu yapacak mısın sahiden? kadın taklidi mi yapacaksın? allah belanı versin juliet.

araştırdım juliet, peşinden gittim, bütün iyi kadınların geçmişindeki o sünepe erkekleri vallahi gördüm. ha şeyapma şimdi sen çok mu şeysin diye. juliet, ben seni yakıştıramıyorum kendime. aynı fotografta sen güzel, ben çirkin çıksam maynard gibi parabola söylerim. tom waits'in balgamı olurum.

juliet artık saçlarını boyama. ayağına giydiğin çizme aşmasın boyunu. des cartes'in descartes olduğu günden sonra sen de juliletmego oldun. kelime oyunları yaptık sana arkadaşlarla. nasıl lan dedik. inanamadık artık aşk değil huzur istiyorum dediğine. inanamadık juliet, toparla bizi.

ha, şimdi ariadne değilsin sen, o zaman boşverelim. ben de mevlana değilim, ilahi aşk diye ofdedirtmiyorum, mevlana'nın sevgilisi ilahi değil, bunu da bir araştır, o zaman selçuk üniversite'sinden yakapaça kovulan bir adam seveceksin juliet.

boyan akmış kız, topla kendini. dağılmışsın. inanamayız juliet ağladığına. sen o adamla mutlusun yoksa o adam dışında hepimizi bir hareketinle elde edersin. juliet, sana zaaflarımız var. zaafkarız biz.

ama o adam da ne bulduğunu söylediğin gün, mantıktan bahsetmeyeceğim. söz seni dinleyeceğim. belki de dinlemem.

allah benim belamı versin juliet, o adam benim.
ADEMLER

BİR ASMALIMESCİT AKŞAMI



-Nasıl yani? Bildiğin kız kurusu kalacaksın yani öyle mi?
-Evet, ne var abi? Günde 32 kez ‘true love waits’ dinliyorum ben.
-Saçmalama, olmaz öyle şey! Ancak gerçek bir keriz böyle bir şeye niyetlenebilir.
-Gerçek bir kerizim belki. Bunu içtenlikle kabul ederim. Ama ‘he is the one’ anlıyor musun? Başka bir adam yok. İşte bu da idare edermiş diyebileceğim bir adam da yok. Standartlarım tavan yaptı bu şerefsiz yüzünden!
-Hah! Bu da ayrı birşey. Başkası yok, ay onun gibisi yok. Y.rramı yok! Kimseye şans verdin mi aylardır söyler misin? Ama yok. Ben ona aşıkım! Bırak ya!
-Başkası olmayacak hiç demiyorum ki! Ben de sağlıklı bir kadınım neticesinde.İhtiyaçlarım var, ama ondan ötesi yok, olmamalı! Olamaz!
-Anlamıyorum ya! Abi siz farklısınız görmüyor musun? Senin ağladığın şarkıda, o gülmekten ağlıyor. Senin yatacak yerin yok, o yatırım yapıyor. Gerçeğe dön biraz. Allah aşkına yap şunu bir kere!
-And true love waits, just dont leave.trilililala…
-Kafana sıçayım! Git bu şarkıyı söyle ona da duyarlı gelmiş desin.
-Ne güzel der onu dimi? Böyle güler, ellerini havaya kaldırır, arkasına yaslanır, gözlerini kısıp bakar…
-Hangi gözünü lan! Sanki gözü varmış gibi. Koduğumun kuytu gözlüsü!
-“Kuytu gözlüm, beni üzdün, sevdanın denizinde kederle yüzdüm. Dinlemeden çektin, gittin, seninle bir hayatı bana çok gördün”
-Sus ağzına s.çayım! iki birayla sarhoş oldun yine dimi öküz! Ömrümü çürüttün be!
-Deep Purple konserine gidelim mi laaan?
-Hangi parayla ayyaş köpek? İçkine para yetiştiricez diye don göynek kaldık anasını satayım!
-Konser organizatörüyle mi yatsam lan! Ehiehie
-Sus artık sus, zıbartıcam seni!
-Çıplak eylem yapalım o zaman, Radiohead Türkiye’ye gelsin diye. Ben her türlü yaparım. Ne var , ben şimdi bile soyunurum ki!
-Bitmemiş çilem benim…

ÇİNGENETOR

ÇÖPLÜK



Günlerdir evden çıkmıyorum. Dış kapının hemen yanındaki bir mindere çökmüş, evi dinliyorum. Çöp birikti çok, haliyle sinek de… Vızıltıları beynimi kemiriyor. Onlardan kurtulmamı sağlayacak herhangi bir şey yapmıyorum. İnsanların bin bir fitne, fesat, yalan dolan saklı cümlelerini duymaktansa, sineklerin hiçbir şey ifade etmeyen vızıltılarını duymayı tercih ederim.

Günlerdir çıkmıyorum evden. Kirasını ödemediğim zaman, beni yaka paça dışarı atacaklarını bildiğim halde tıpkı bir keriz gibi bu evi çok sahipleniyorum. Evin kiralık, benimse kiracı olduğumu düşündüğümde aklıma bir sürü ipe sapa gelmez düşünce hücum ediyor. Aslında bu dünyada da kiracıyız; bir şeylerin bedelini onun asıl sahibine ödemek gerek diyorum. Sonra mülkiyet ne saçma şey lan, diyorum. Düşünsenize bir tane adam var; bir yeri çevrelemiş, buraya giremezsin, burası benim diyor. Girersen, mahkemeye veririm diyor. Mahkeme olayı daha saçma! İnsanlar yüzyıllardır birilerini birilerine şikayet ediyor. Çocuk muyuz lan biz! İnsan, şu adam benim topumu çaldı diye gidip birilerini birilerine şikayet ederse, o adam hala çocukluktan kurtulamamıştır. Ha çocukluk deyince! Bir de şu hep çocuk kalma, büyüyüp kirlenmeme s.ki çıktı başımıza! Ben bu kadar altına bebe bezi bağlatma meraklısı bir millet görmedim. Arkadaşım madem çok istiyorsun çocuk kalmayı, o zaman sevişmek de istemeyeceksin. Gördüğüm kadarıyla bunu istemeyen 13 yaşından büyük bir insan evladı yok. Hala da ‘ay çocuğun düşündeki umut, ay içindeki masum bebeği kaybetmemelisin Pelin’ diye denyo gibi geziyor insanlar. Evet, insanlar geziyor, üstlerine bir şeyler giyiyorlar, sokağa çıkıyorlar. Bir anda bambaşka bir kimliğe bürünüyorlar evden dışarı adım atar atmaz. Neden? Çünkü dışarısı toplum. Bir çok insanın bir araya geldiği yerlere toplum denir. Toplumu bireyler oluşturur. Bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine! Siktir lan! Sanki bir ağaç gibi hür kalmamıza izin veriyorlar da! Bütün kolektivist insanlardan, fikirlerden, ideolojilerden iğreniyorum. İnsan içine çıktığımız anda söylememiz beklenen ilk kelime ‘biz’dir. Peki biz kimiz? Aaa toplum, hmm millet, şey insanlık. ‘Ben’ diye bir şey yok insanlık tanımının içinde. Kanımca bu insanlık olayını fazla abartıyoruz. Sırf bir şeyleri düşünebiliyoruz diye, kendimizi dünyadaki en önemli varlık ilan ettik. Allah’ım bu nasıl bir aymazlık! Sanki düşünüyoruz da bir b.k oluyor. Bir tipiği s.ktiğimin çıkmış ’düşünüyorum öyleyse varım’ demiş, onun peşine takıldık, sürükleniyoruz yıllardır. Abicim sen nerden hareketle böyle bir kanıya vardın? Bilmez misin ki zihnin huzur bulduğu tek nokta ‘yokluk’tur. Niye bu kadar çok taktın bu var olma olayına, hiç bilemedim.

Evden çıkmıyorum günlerdir. Kimseye kızgın değilim.’Siz bir şey yapmadınız bana.’Ben’ kendimi var’dan yok ediyorum!

ÇİNGENETOR


Kelepir zamanların birinde, gece henüz sehere varmamışken, impararatorlukların en yeşil olanının en mavi şehrinde ince ince sokaklar. Sokaklarda sukûnet, perdeler kapalı. Bir adem peyda oluyor aniden geniş kapılı evin önünde. Adını Yusuf üflemişler vaktiyle, yüreğinde yangından kayboluşlar. Çocuk dinginliklerinin, yorgunluklarının ve heyecanlarının nefeslerini arıyor. Karmakarışık olmuş, bulanmış içi.

Dudaklarına bir dua takıp açıyor kapıyı ince, paslanmış, kırgın anahtarı ile. İçerisi loş, renkler toz olup uçmuş havaya yıllarca güneş görmemekten. Öylece bakakalıyor evine Yusuf, inceleye koyuluyor. Dedesinin duvardaki tablosu çarpıyor gözüne. Burnuna her daim ceplerine tıkıştırılan limonlu şekerlerin kokusu doluyor. Çömeliyor öylece ve aradığının nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyor. Bir an önce çıkmalı bu evden, daha fazla kalmamalı.

Kitapların durduğu odaya gidiyor. Bir çekmeceyi açıyor ve buluyor. Tahta, eski bir kutu bu, kilidi hiç zorlanmamış. Boynundaki anahtarı çıkarıyor ve açıyor kilidi, işte, nefesleri orada. Bunlar, ferah zamanların müjdecisi olan nefesler. Dedesinin ona küçükken, büyük bir ciddiyetle :’nefeslerini saç tellerine sar, sakla. Yüreciğin darlandığında yeniden solursun onları.’ Dediğini hatırlıyor. Nefeslerini sakladığı günler, annesinin saçlarını topladığı günler gözünün önünde.
O, başını alıp gittiğinde uzak diyarlara, kutusunu unutmuş bu evde. Döndüğünde ise kimse kalmamış ailesinden, fikrinden ise nefes kutusu silinip gitmiş. İstanbul şehrinde kalmaya karar kılmış ve tutunabildiği her dala konmuş, kırılacağı günü bekleyerek, fakat korkmadan. Galata sokakları, eminönü çarşıları, kayıklar evi olmuş. Gördüğü yerleri, insanları hikaye etmiş. Hikayeciliği ile geçinmiş. Lakin günlerden bir gün, nefes alamadığı olunca, işte bu evin önünde bulmuş kendini.
Bundan gayrı geçmişe yok hacet.

Yusuf adem, nefeslerini tek tek soluyor. Yüreciği çırpınmaya başlıyor yeniden, heyecanlanmaya.

Kutusu ellerinde, yollara düşüyor. Düştüğü yollarda yaşıyor…

BİLGE

DUA



Bu mübarek gecenin hürmetine.... Ey Yağmurlar Yağdıran Büyük Allah'ım! Kadın yazarlara evlerinde hamur açmalarını nasip eyle!... Yazarlık okulu açıp bu mazlum Anadolu gençlerini kandıranlardan bizleri koru Rabb'im…

En kötü şiirlere antolojilerde yer veren tüccarlardan bizleri koru Rabb'im! Oturduğu zaman ahkam kesmekten çevresinde dilenen mazlumu görmeyen ahmaklardan eyleme bizi ya Rab! Sami Yusuf'u hiç sevmeyeceğiz Allah'ım…

Tekbir Giyim'e podyumlara çıkardıkları mankenlerden ötürü tahta önünde üç bin yıl ayakta durma cezası ver Allah'ım.. Kpss yüzünden bunalıma giren gençlerimize huzur ve gönül ferahlığı ver Allah'ım…

Ona buna sataşıp, başkalarının fenalığını isteyen dangalak kılıksızlardan bizi esirge ya Rab! Gülben Ergen, Esra Ceyhan, Kibariye ve benzerlerini ülkemizde söz sahibi eyleme Rabbim! Zuhal Olcay çok güzel Allah'ım... Ellerine sağlık..

Haydar Dümen'den askerlerimizi kurtar Rabb'im... Kamyoncuların atletleri çok pis Allah'ım. Onları otomatik fren sistemli yarat Rabbim! Ülkemizdeki öğretmenlerin kafası çalışmıyor, onlara bol para lazım Allah'ım.. Makarna Eylemi yapacağız Allah'ım. Geçenlerde de yapacaktık ama olmadı...

Taraf Gazetesi'ni bir gün seviyoruz, diğer gün sevmiyoruz. Bizim bu ülkedeki kafa karışıklığımızı gider Allah'ım... Adnan Şenses'i de sevmiyoruz biz Allah'ım... Allah'ım! Kırdığımız kalp varsa hepsine bizi bağışlayacak gönül huzuru ver! Sıfırın yarısını biz ne zaman öğreneceğiz Allah'ım? Bize bu konuda zihin açıklığı ver...

Aşık olduğunda namaza başlayanlardan etme bizi Allah'ım! Tom ve Jerry'de biz kediden yanayız Allah'ım. Allah'ım! Biz herkesten nefret ediyoruz. Ya bizim efkarımız ne olacak? Allah'ım... Herşey neyse de biz seni seviyoruz...
KULUN BARAN
| Top ↑ |